

Yanlış kentleÅŸme politikaları ve beraberinde gelen yeÅŸil yoksunu bir çevre, iÅŸte ben de neredeyse tüm Y kuÅŸağında olduÄŸu gibi böyle bir kent yaÅŸamında büyüdüm. Tam o sırada okuduÄŸum bir kitapta, Yuval Noah Harari’nin yazdıkları geldi aklıma: “Dünya bizlerin isteklerine uygun hale geldikçe habitatlar ve türler yok oldu. Bir zamanlar yeÅŸil ve mavi olan gezegenimiz, plastik ve betondan bir AVM’ye dönüÅŸtü”. Sonra etrafıma baktığımda neredeyse tüm tanıdıklarımın, tatillerini doÄŸaya yakın yerlerde, deniz kıyısı ya da yeÅŸillikler arasında geçirmek istediklerini fark ettim. ÇoÄŸu insanın imkânı olsa doÄŸa manzaralı bir evde oturmayı tercih edeceÄŸinin altında yatan gerçek gibi bunun da cevabı, insan ve doÄŸa arasında doÄŸuÅŸtan gelen, apaçık ortada olan içgüdüsel yaÅŸam bağı olduÄŸu gerçeÄŸidir.
​
İşte benim de bu gerçekle yüzleÅŸmem Efeler Yolu fikriyle tanışmamdan sonraydı. Efeler Yolu fikrinin doÄŸuÅŸu ve yeÅŸerdiÄŸi günden itibaren artık ikinci kez gözlerimi dünyaya açmış gibiydim. Aslında yıllarca hep kendimi doÄŸadan ayrı tuttuÄŸumu ve iÅŸin özünde kendimin doÄŸanın bir parçası olduÄŸumu hatırlamıştım. Her ne kadar doÄŸduÄŸum günden beri İzmir’de yaşıyor olsam da aslında İzmir’i çevreleyen daÄŸları sadece uzaktan izlediÄŸimin bilincine vardım. İlk yürüyüÅŸlerimizin baÅŸlamasıyla birlikte Efeler Yolu’na ev sahipliÄŸi yapan ve her birinin kendine özgü kocaman bir dünyası olan daÄŸların, adlarını bile doÄŸru bilmediÄŸimi öÄŸrenince ne kadar kör olduÄŸumu anlamıştım. MeÄŸerse bu ulu daÄŸlar içlerinde meÅŸeleri, ardıçları, kekik ve yabani kızılcıklarıyla yaÅŸayan daÄŸ keçilerini, yılanları ve kuÅŸları barındırıyormuÅŸ. Her yürüyüÅŸün bir öÄŸrenme süreci olduÄŸu bu yolculuklarda, attığım her adımda özümü bulmaya çalıştığımı anladım. Daha önce hiç olmadığı gibi anı yaÅŸadığımı hissederek, kendimi yaprakların, çalılıkların dokunuÅŸunda, kuÅŸ seslerinin içinde buldum. Efeler Yolu öyle bir serüven sundu ki bana; eÅŸsiz Ege ormanları ile kaplı daÄŸların arasından geçip, devasa kayaların ardında ki bereketli köyleriyle kucakladı beni.
​
Efeler Yolu’nda yürürken doÄŸanın yalnızca içinde barındırdığı yaÅŸamlar olmadığını gördüm. Bir çobanın hayvanları ile yaÅŸarken paylaÅŸtığı gübre ile toprağı beslemesini, hayvanını otlatırken ormana can vermesini, kayrak taşı ile yaptığı çeÅŸme ile kuÅŸa böceÄŸe su götürmesini izledim. Öyle ki doÄŸada hiçbir canlının merkezde olmadığını, hepsinin birbirine muhtaç olduÄŸu bir döngünün resmini görebilmiÅŸtim. Bir yürüyüÅŸümüzde bize kadim patikalarda rehberlik eden Çoban Süleyman’dan gökten düÅŸen yaÄŸmurun, derede akan suyun, kayanın üstünde biten otun birbirleriyle olan uyumunu dinledim. YürüyüÅŸümüz bitip de Süleyman’ın ağılına vardığımızda, engin yamaçlardaki kaynaktan gelen su ile odun ateÅŸinde demlenen çayı yudumlarken, etrafıma baktığımda gördüklerim Süleyman’ın tüm yürüyüÅŸ boyunca anlattıklarının tasviriydi sanki. O an gözüme Süleyman’ın bahçesi takıldı. Bana o kadar farklı gelmiÅŸti ki gördüklerim, bugüne kadar hiçbir ağılda görmediÄŸim bir ÅŸeydi. Süleyman, keçilerinin su içtiÄŸi yalaktan akan fazla suyu doÄŸadaki malzemeleri kullanarak yaptığı kanal ile bahçesine taşıyor ve hayvan gübresiyle bahçesini besliyordu. Adı konmamış bu kültürün aslında günümüzde kaybolmaya yüz tutmuÅŸ ufak bir örneÄŸini görmenin heyecanı içindeydim. Fakat bu yaÅŸadıklarım biraz demlenince heyecanım yerini aslında utanca bırakmıştı. Çünkü bizlere hep ÅŸehirde keçilerin doÄŸa için kötü olduÄŸu öÄŸretilmiÅŸti. Oysaki Süleyman’ın dünyası bana bu kulaktan dolma bilginin ne kadar yanlış olduÄŸunu gösterdi. Hatta bana ormanda, tarlada bitkilerin saÄŸlıklı büyüyebilmesi için hayvanların otlatılmasının ne kadar önemli olduÄŸu gerçeÄŸini anlattı. Bundan dolayı, ormanda hayvan olmaz ise ormanın keresteye dönüÅŸeceÄŸini ve ormanın sadece aÄŸaçtan ibaret olamayacağını söyledi. Çoban Süleyman, yaÅŸadığı hayat tarzı ve anlattıkları ile ormanın aÄŸaçtan çok daha fazlası olduÄŸunu gösterdi bana.
​
İşte bazen aniden bir ÅŸey yaÅŸarsın ve hayatın deÄŸiÅŸir. Benim için de Efeler Yolu böyle olmuÅŸtu. Aslında ben bir iÅŸe deÄŸil upuzun bir yolculuÄŸa baÅŸlamıştım. Öyle ki Efeler Yolu benim için kendi içimde bulunduÄŸum fırtınaların ve belirsizliklerin tam ortasında yeni bir umut ve bir sevinç olmuÅŸtu…