Yıllar önce Batı Anadolu konulu doktora tezimi hazırlarken efelik, çalışmamın bir parçasıydı, bir Aydınlı olarak efelik kültürünün yaşadığımız bölgede her zaman sosyal hayatın bir parçası olabildiğine de tanık oldum. Bu ilginç konu doktora çalışmamdan sonra da beni hep ilgilendirdi ve bilimsel çalışmalarımın bir parçası oldu, bazen bilimsel bir platformda efeliği anlatan erkekler arasındaki tek kadın olarak bazen aynı konudaki bir kitabın editörü olarak… 2018 Kasım’ında fakültedeki odama üç kişi geldi. Prof. Dr. Özgür Özkaya’yı tanımıyordum, o da beni tanımıyordu, büyük bir heyecanla bana hayal ettiği projeyi anlattı. Bir zamanlar efelerin gezdiği dağlarda yürüyüşçülerin yürüyebileceği bir rota oluşturacaktık. Tarihsel verilerin ışığında benim de katkılarımla oluşacak bu rota beni öncelikle şaşırttı, çünkü biz tarihçilerin yaptığı çalışmaların güncel projelerde kullanılması çok sıklıkla karşılaştığımız bir durum değildir. Özgür Hoca’nın heyecanı bana da geçti, derhal bir ekip kurdum, arazide çalışabilecek bu ekip güzergahın belirlenmesine katkı verecekti.
Arazi çalışmaları uzun yıllardır bizzat yaptığım bir işti ama Efeler Yolu’nun, her biri farklı uzmanlığı olan çeşitli alanlardan gelen kalabalık ve eğlenceli ekibiyle yaptığımız arazi çalışmaları en güzel projelerimden biri olacak. Efeler Yolu sıradan bir yol ve proje, sadece yürüyüşçüler için bir rota veya tarihsel verilerin yaşandığı yerde haritaya işaretlenmesi için gerçekleşen bir iş değil… Bu yol; Bozdağ’da patika ararken görkemli bir Bizans Kalesine tırmanmak, unutulmuş bir köprüden geçmek, cemaati kalmamış bir camiyi ziyaret etmek, sahipleri olmayan evlere konuk olmak, dağların doruklarında Anadolu’nun Türkmen ulularının türbelerini bulmaktır, Ovacık yaylasında vahşi at sürüleriyle karşılaşmak, geyiklerle buluşmak, çoban köpeklerinden kaçmak, neredeyse hiç sakini kalmamış bir köyde inatla yaşamaya devam eden bir kedi ile öğle yemeğini paylaşmaktır. Yürümek, bazen tırmanmak, izlemek, gözlemek, aramak demektir. Yağmurda ve karda, çılgın sıcakta doğanın güzelliğine bir kere daha hayran olmak, dağların görkemine saygı duymaktır. Mağaraları aramak, yeraltı göllerine şaşmak, Menderes Nehrinin taşıdığı berekete hayran olmak demektir. Buz gibi suları, delice akan şelaleleri, binlerce metre yükseklikteki gölleri geçerken efelerin, kızanların, Kuva-yı Milliye’cilerin izlerini bulmaktır. Ulu kestanelerin, yaşlı çınarların, gölgesinde dinlenmek, bir köy kahvesinde sıcak Ege insanının bütün samimiyetiyle ikram ettiği çay ile ısınmak, ayran ile serinlemektir.
Efeler Yolu hayatın içinde yürüyen, canlı ve sürekli yenilenen bir proje olarak her birimizin hayatında şimdiden iz bıraktı. Başlangıçta Özgür Hocanın hayali olsa da Efeler Yolu artık hepimizin…